Bağımlı Kişilik Bozukluğu
Klinik pratikte danışanlarımızdan “yanlış olduğunu bilsem de ilişkiyi bitiremiyorum”, “hayır demekte zorlanıyorum”, “yalnız kalmaktan korkmasam bu sorunları yaşamayacağım” şeklinde cümleler duyarız. Bazı bireyler kendi gereksinimlerini, onu destekleyen kişiye göre ikinci plana atarak ve boyun eğerek sömürülmelerine izin verirler. Bu kişileri incelediğimizde genellikle bağımlı kişilik özellikler gösterdiklerini görürüz. Bu kişiler çaresiz bir şekilde onların bütün gereksinimlerini karşılayacak, yaşamlarındaki bütün kararları alabilecek ve onlara sevgi verebilecek adeta sihirli bir yardımcı peşindedirler. Bu kişi genelde annesi ya da eşidir. Bağımlı bir kişi için yalnız kalma ileri derecede tehlikelidir. Ne pahasına olursa olsun terkedilmeyi önlemeye çalışır. Başka kişiler tarafından beğenilmek için hoşlanmadıkları işleri yaparlar. Bu yüzden fiziksel ve ruhsal kötüye kullanılmaya katlanabilirler. Ayrılık kaçınılmaz olduğunda ise anksiyete ve çaresizlik duygularıyla depresyona girerler.
Abraham, bağımlı bireyler için, “baskın olacak bir kişiye daima gereksinim duyarlar, bu kişiler genelde anne ya da onun yerine geçebilecek kişilerdir.” tanımını yapmıştır. Fenichel de aynı özellikleri tekrarlayarak bağımlı bireylerin kendi gereksinimlerini karşılamakta isteksiz olduklarını, başkalarının bakım ve gözetimine gereksinim duyduklarını belirtmiştir. Horney bağımlı bireylerin kendilerini, güçsüz beceriksiz ve zavallı hissettiklerini, Sullivan bu kişilerin “baskın annenin yumuşak başlı çocukları” olduğunu yaşamlarında daima kendilerinden güçlü kişilere gereksinim duyduklarını açıklamışlardır. Fromm ise bu kişilerin aynı zamanda tek başlarına oldukları zaman kayıp duygusu yaşadıkları ve yardımsız bir şey yapamadıkları için başkalarına gerek duyduklarını belirterek tek başlarına sorumluluk alma ve plan yapma konusunda beceriksiz olduklarını bildirmiştir.
DSM ye göre Bağımlı Kişilik Bozukluğu kriterleri:
(1) Başkalarından bol miktarda öğüt ve destek almazsa gündelik kararlarını vermekte güçlük çeker.
(2) Yaşamının çoğu önemli alanında sorumluluk almak için başkalarına gereksinir.
(3) Desteğini yitireceği ya da kabul görmeyeceği korkusuyla başkalarıyla aynı görüşü paylaşmadığını söylemekte zorluk çeker.
(4) Tasarıları başlatma ya da kendi başına iş yapma zorluğu vardır.
(5) Başkalarının bakım ve desteğini sağlamak için hoş olmayan şeyleri yapmayı isteyecek kadar aşırıya gider.
(6) Kendisine bakamayacağına ilişkin aşırı korku nedeniyle tek başına kaldığında kendisini rahatsız ya da çaresiz hisseder.
(7) Yakın bir ilişkisi sonlandığında bir bakım ve destek kaynağı olarak derhal başka bir ilişki arayışı içine girer.
(8) Kendi başının çaresine bakma durumunda bırakılacağı korkuları üzerine gerçekçi olmayan bir biçimde kafa yorar.
Bu kriterlerden 5 veya daha fazlasına sahip olan ve bu durumun genç erişkinlik döneminde başlayan kişilere bu tanı konmaktadır.
Bağımlılık özellikleri olan çocukların onları bakıp büyüten ve destekleyen bir otorite figürüne güvenme eğilimi içinde oldukları bildirilmiştir. Bu çocukların başkalarından destek ve rehberlik alma eğilimleri, ergenlikte ve erişkinlikte de devam eder. Çocuklarda yapılan gelişimsel araştırmalar, ilginç olarak bazı çocukların öğretmelerinden alınan bilgiye göre bakım, ilgi ve destek gereksinimlerini aktif davranışlarla aradıklarını göstermiştir. Öğretmenleri bu çocukların bazı manüplatif eylemler yolu ile dikkat çektiklerini ve aktif yardım aldıklarını bildirmişlerdir. Bu çocuklar sınıfta istekli ve aktif davranış örnekleri göstererek öğretmenlerinden daha fazla rehberlik ve öğüt bekliyorlardı.
Bağımlı çocukların otorite figüründen yardım ve bakım sağlamada aktif olabildikleri, bağımlı ergenler ve kolej öğrencilerinin yanısıra bağımlı erişkinler üzerinde de gösterilmiştir. Bazı bireyler pasif bağımlı olsalar da yardım arama davranışlarında aktif olabilirler.
Bağımlı bireylerde bağımlılığın derecesi ile yardım arama davranışı arasında paralellik vardır. Bağımlı bireylerde herhangi bir fiziksel ya da ruhsal belirti açığa çıktığında hızla tıbbi servislere ulaşma eğilimi görülmüştür. Kalp hastalıkları, hipertansiyon, mide ülseri, meme kanseri gibi hastalıklarda kısa sürede yardım aradıkları için erken tanı ve tedavi şansları da artmaktadır. Bu davranış, pasif bağımlılıktan çok aktif bağımlılıkla ilgilidir. Büyük olasılıkla kendilerini eksik ve kusurlu görürler ve sağlık düzeylerini yüksek tutarak bu durumu telafi etmeye çalışırlar. Bağımlı bireyler sağlık servislerinden de daha fazla yararlanırlar. Çünkü hekim ya da terapist otorite figürüdür, onlara güvenirler ve aynı hastalığı olan bağımlı olmayanlara oranla iki kat fazla süre hastanede kalırlar. Bu bireyler tıbbi servislere hızla ulaşırlar ama tedavi sonlanmasına direnç gösterirler.
Sıklık tam olarak bilinmemektedir. Ruhsal veya fiziksel tedaviye başvuranlarda oran daha yüksektir. Klinik izlenim kadınlarda daha sık görüldüğü şeklindedir.
Kadınların psikolojik gelişimi ile ilgili teorik çalışmalarda ise erkeklerin daha çok kuvvete dayalı ilişki kalıplarını öğrendikleri, kadınların ise karşılıklı bağımlı ilişki tarzlarını tercih ettiği ileri sürülmüştür. Kadınlarda bağımlı ve bakım verme şeklindeki ilişki kalıpları daha belirgindir. Bu kalıplar kognitif temele bağlı olarak aşırılaşır ve zihinsel şema haline gelirse bağımlı kişilik bozukluğu oluşur. Aktivite ya da dayanıklılık düzeyi düşük olan bir çocuk, girişimciliği ve başkalarına güveni az olduğundan ana-babasının koruyucu tepkilerinin aşırılaşmasına neden olur. Bağımlılık gelişen ayrışmamış çocuğa anne-baba daha fazla ilgi gösterir bu durumda bağımlılığı daha da pekiştirir.
Ayrılma, bireyselleşme sürecinde çocuğun kendisine güven duygusunun azalması ile birlikte ana-babanın idealize omnipotent figürü artarak önem kazanır. İki yaşında uzlaşma ile çözülmesi gereken ayrılık anksiyetesi devam eder. Anneye yapışma normal gelişmeyi ve nesne ilişkilerini bozar. Sevgi nesnesinin yokluğu, yalnız olmaya katlanamama ve terkedilmeye karşı dehşete sokar.
Bu grup hastalarda müdahaleci anne yaygındır. Birçok bağımlı hastada ana-baba tarafından onlara bağlılıklarını sürdürdükleri için ödüllendirilme hikayesi de vardır.
Bağımlı kişilik bozukluğunda neredeyse tek tanı hiç yoktur. Sıklıkla depresyon, anksiyete ve distimik bozukluk ile birlikte görüldüğü gibi, diğer kişilik bozuklukları ile de örtüşür. Diğer kişilik bozukluklarından borderline, histrionik ve çekingen kişilik bozukluğu, ile birlikte yaygın olarak görülür.
Çekingen kişilikte ilişkiyi başlatma, bağımlı kişilikte ise ayrılma zorluğu vardır. Aynı kişide hem ilişkileri başlatma hem de bitirme zorluğu birlikte görülebilir. Çekingen kişilik bozukluğu olanlarda öylesine güçlü aşağılanma ve reddedilme korkusu vardır ki, kabul göreceklerinden emin olana dek kendilerini geri çekerler. Bunun tersine bağımlı kişilik bozukluğu olan kişiler ilişkilerden kaçmaktan ya da kendilerini geri çekmekten çok, kaybetmekten korkarlar.
Bağımlı Kişilik Bozukluğu borderline kişilik bozukluğu’ndan, bağımlı kişilerin aynı kişiyle uzun süre ilişkisini sürdürebilmeleriyle ayırt edilebilirler. Bağımlı kişiler, ayrılığa dramatik tepki göstermezler, hem çok korkarlar hem de başkalarına yapışırlar. Bağımlı kişiler, histrionik kişilerde olduğu gibi manipülatif de değildirler.
Bağımlı bireyler bağımsız olarak yaşama yetenekleri ve psiko-sosyal ilişkileri sürdürebilecek sosyal özellikleri olmadığından mesleki becerileri düşük ve sosyal ilişkileri sınırlıdır. Bu bireylerin bir kısmı fiziksel ve ruhsal olarak kötüye kullanılabilirler. İşsiz ve madde bağımlısı eşlere uzun süre katlanabilirler. Duygu durum bozuklukları, anksiyete bozuklukları, uyum bozuklukları gösterme olasılıkları fazladır. Bağımlı oldukları kişiyi kaybederlerse kolayca depresyona girerler. Alkol ve madde bağımlılığı geliştirme olasılıkları yüksektir.
Bağımlı kişilik ile ilişkili olarak klinikte yatan hastalarda yapılan çalışmalar, bu hastaların daha çok fiziksel sorunlar nedeniyle yardım aradığını ve fiziksel hastalıktan daha yavaş iyileştiklerini göstermiştir. Bağımlı kişilik bozukluğunun depresyon, obezite ve alkol bağımlılığı riskini arttırdığını gösteren ve bağımlı kişiliğin panik bozukluk ile ilişkisini gösteren çalışmalar da vardır. Özellikle agorafobi ile birlikte panik bozukluk oldukça sık rastlanır. Tedavi ile gidişat olumludur.
Tedavide önce mevcutsa depresyon, ankisyete gibi klinik durumlar tedavi edilmeli sonra altta yatan Bağımlı kişilik özelliklerine yönelik psikoterapi planlanmalıdır. Psikoterapide çeşitli terapi yöntemleri kullanılabilir. Yapılandırıcı terapi ile birey önceki davranışlarına ait içgörü kazanır daha bağımsız ve güvenli hale gelir. Bazı hastalar için uzun süreli psikoterapi uygun değildir. Destekleyici görüşmeler, krize müdahale, problem çözme yeteneğinin geliştirilmesi, gevşeme teknikleri ve evlilik terapileri gerekir. Bazı bireyler psikolojik sıkıntılardan çok bedensel belirtilerden yakınırlar ve sıklıkla bu nedenle doktora başvururlar. Bilişsel ve davranışçı terapiler etkilidir.
Bağımlı kişilik bozukluğu’nun terapisindeki çıkmaz, bağımlılığın sonucu olarak gelişen terapiste bağımlılıktır. Bu çıkmaz sıklıkla direnci oluşturur. Terapi başladıktan bir süre sonra bu hastalar geliş nedenlerini unutabilirler. Tek amaçları terapiste bağlanmanın devamını sağlamak haline gelebilir. Sıklıkla istedikleri şey gereksinimleri olan şey değildir, genelde terapistlerden ne yapmaları gerektiğini söylemelerini isterler. Terapi süreci içerisinde bağımsız düşünmeleri ve ayrılık anksiyeteleri ile yüzleştirilmelidir.
Hastalarda terapiste karşı pozitif transferans gelişmesine sık raslanır. Eğer yaşamlarında değişiklik yapmaya gönüllü iseler transferansı çözümlemeyi başarırlar. Terapist seansları bitirmek yerine seans sıklığını azaltarak bu korkuyu daha kolay yönetebilir. Terapistin kendi bağımlılık özelikleri varsa karşıt aktarım gelişebilir.