Yeme Bozuklukları
Biyolojik, psikolojik ve sosyal etkenlerin bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkan yeme bozukluklarının toplumda görülme sıklığı giderek artmakta ve başlangıç yaşı giderek düşmektedir. Özellikle anoreksiya nervoza, diğer yeme bozukluklarına göre daha erken yaşlarda başlamaktadır. Anoreksiya nervoza için başlangıç yaşı 14–16 olarak bildirilmektedir. Bulimiya nervoza biraz daha geç başlangıçlı (16–20 yaş arası) olmakla birlikte, yine ergenlik çağı içindeki kişilerin bu hastalık için riskli grubu oluşturduğu kabul edilmektedir. Beden imajının bozulmuş ve benlik saygısının düşük olması, şişmanlama korkusu, kronik biçimde diyet yapma ve zayıf olmaya yönelten sosyal baskılar, yeme bozuklukları için belirlenmiş risk faktörlerinden bazılarıdır.
Yeme bozukluklarının görülme sıklığının yıllar içinde artışı, başlangıç yaşının düşüşü ve tedavisiz olgularda ciddi tıbbi sorunların görülebilirliği bu hastalık grubunun önemini arttırmakta ve bu nedenle yeme bozukluları hakkında yapılan çalışmaların sayısı giderek çoğalmaktadır. Yeme bozukluklarında duygudurum bozuklukları, kişilik bozuklukları, alkol- madde kullanımı ve intihar gibi ek psikiyatrik tabloların varlığı sıktır
Ülkemizde 2011 yılında yapılan ergenlerde yeme bozukluğu sıklığı %2,33 olarak bulunmuştur.
Anoreksiya nervoza
Yeme bozuklukları içerisinde en uzun süredir bilinen ve klinisyenlerin üzerinde büyük oranda fikir birliği taşıdığı tablo anoreksiya nervozadır. Anoreksiya nervoza, şişmanlama korkusu ve zayıf bir bedene sahip olma arzusunun özgün davranış ve yeme tutumlarına yol açtığı klinik bir tablodur. Hastalıktaki temel patoloji ise beden imgesi bozukluğudur.
Anoreksiya nervoza, vücut ağırlığının sağlıklı normların %85’inin altına düşmesine yol açacak kilo kaybı, büyüme devam ederken uygun ağırlığa erişmeyi reddetme, kilo almaktan ve zayıf olmasına rağmen şişmanlamaktan aşırı korkma, beden imgesinde ve beden biçimini algılamakta bozukluk ve kadınlarda üç ardışık menstruel siklusun kaybı ile belirlidir. Hastaların beden kitle indeksleri genelde 17,5’in altındadır.
ICD-10’da beden kitle indeksinin 17,5 kg/m2’nin altında olması şeklinde tanımlanmıştır
AN, klinik görünümü açısından tanınması kolay ve klinisyenlerin yüksek düzeyde tanı ortaklığı gösterdikleri bir hastalık tablosudur.
Anoreksiya nervoza beden görünümü ile ilgili aşırı uğraşlar, kilo kaybı ve amenore ile seyreden, hem zihni hem de bedeni etkileyen bir hastalıktır.
Hastaların, zayıf ve ince olmalarına hatta kimi zaman ölümcül komplikasyonlar göstermelerine rağmen beden görünümü ile ilgili doyumsuzlukları olabilir ve kilo ile ilgili uğraşıları obsesyonel düzeye ulaşabilir. Bu kişilerdeki beden algı bozukluğu, zayıflıklarını kabul etmeme ile zayıf olduklarını kabul etmelerine rağmen bedenin bazı bölgelerinin büyük olduğuna inanma arasında değişebilir. Hastalığın ciddiyetini inkar etme eğilimi çoğu hastada önemli bir bulgu olup kilo vermeyi sürdürmek ya da kilo almayı önlemeye yönelik çeşitli davranışlar geliştirirler. Aşırı yavaş ve az yeme, düşük kalorili yiyecekler tercih etme, kalori hesaplama, yiyeceklerini küçük parçalar halinde bölerek tüketme, yiyecekleri daha sonra yemek üzere biriktirme, başkaları için yemek pişirme ancak genelde yalnız iken yemeyi tercih etme, aşırı egzersiz yapma, kusma, laksatif-diüretik kullanma bu davranışlardan bazılarıdır. Hastaların sık aralıklarla tartıldığı ve gün içinde tekrarlayan kereler ayna karşısında görünümlerini kontrol ettikleri bilinmektedir.
Kronik bir hastalık olan olan AN’nin seyir ve sonlanımı değişkendir. Psikiyatrik hastalıklar içinde en yüksek ölüm riskinin yeme ve madde kullanım bozukluklarında olduğu bildirilmektedir. AN nedeniyle ölüm riski %5-10 dolayındadır. Bu ölümlerin bir kısmı AN’ye bağlı tıbbi komplikasyonlar, %2-5 kadarı intihar nedeniyledir. Anorektik kadınlarda ölüm riski yıl başına %0,59’dur ve bu durum genel toplum rakamlarından 12 kat fazladır.
Amerikan Psikiyatri Birliği’nin 2006 yılı verilerine göre AN’li hastaların %40’ı tam, %30’u orta düzeyde iyileşirken, %20 kadarında kötü sonlanım görülmektedir. Kilo alma korkusu ya da beden algısı bozukluğu olmayan durumlarda sonlanımın daha iyi olduğuna dair araştırmalar bulunmaktadır. Remisyon ve relaps dönemlerine ek olarak anorektik bireyler zamanla bulimik bir evreye geçebilirler. Bu geçişlerin çoğu genelde hastalığın ilk beş yıllık döneminde olmakla birlikte %8- 62 oranındadır.