Bir Kişiye Bağlanma Nasıl Olur?
Eş veya sevgililikte, arkadaşlıkta, iş ilişkilerinde kısaca yaşadığımız her insan ilişkisini etkileyen geçmişle ilgili bir çok dinamik vardır. Bu dinamiklerden en önemlisi “bağlanma” dır. Bebeklik dönemi olarak tanımlanan doğumla iki yaş arası, çocuğun, fiziksel, zihinsel ve duygusal yönden en hızlıgeliştiği dönemdir. Bu nedenle bu dönemde çocuğun sadece fiziksel gereksinimlerinin giderilmesi yeterli değildir.
Henüz becerilerinin yeterli derecede gelişmemiş olmasına bağlı olarak bebeğin, kendisine bakım veren kişiye bağımlı olduğu görülür. Bu bağımlılık sürecinde bakım verenle kurduğu birebir ilişki onun zihinsel ve duygusal gelişimi için son derece önemlidir. Bebeğin, biyolojik yetersizliği dikkate alındığında, doyuran, altını temizleyen, gazını alan, ilgi sevgi gösteren birisine karşı bir bağlanmanın oluşması kaçınılmazdır.
Bağlanma terimi, bebeklerle anne baba ya da bakım verenleri arasında kurulan, duygusal olarak olumlu ve yardım edici bir ilişkinin varlığını ifade eder. Bu ilişkinin daha derinlemesine incelenmesi ve hem çocuklarda, hem de yetişkinlerde görülen psikopatolojik tablolarla bağlantisinin kurulmasında temel aşama ise, Bowlby’nin “Bağlanma Kuramı’nı ortaya koymasıdır. Bir çocuk psikanalisti olan Bowlby, çocukluk döneminde psikopatolojiye neden olan etkenlerle ilgilenmiştir. Bağlanma doğuştan varolan, yaşam boyu etkinliği devam eden, yaşama uyum sağlamayı, güdülenmeyi, toplumsallaşmayı sağlayan bir sistemdir. Bir tehdit karşısında fiziksel ve duygusal güvenliği düzenler. Çaresizlik ve anlamsızlık duygularından korunmaya yardımcı olur. Yetişkinin aşk ilişkilerinde bir yol haritası oluşturmasına yardımcı olur.
Bowlby’e göre, her insanın yakın duygusal bağlar kurmaya ihtiyacı vardır ve bağlanma ilişkisi kişinin psikososyal gelişimini etkilemektedir.
Bağlanma nasıl gerçekleşiyor ve neden bu kadar önemli? Bebekler, birincil bakıcılarıyla geliştirdikleri bağlanma örüntüleriyle kendilerine ve çevrelerine ilişkin zihinsel temsiller oluşturmaktadır. Bakıcılarıyla sıcak ve tutarlı deneyimlere sahip olan, yani güvenli bağlanma stili olan çocuklarda, hem sevilebilir, iyi huylu, yetenekli olma gibi benliklerine, hem de başkalarına ilişkin olarak (onların güvenilir, iyi niyetli oldukları gibi) olumlu zihinsel temsiller gelişir.
Bakıcılarıyla soğuk, reddedici, tutarsızlık deneyimleri olan çocuklar başkalarına ilişkin olarak olumsuz (güvenilmez, soğuk, mesafeli gibi) zihinsel temsiller ve kendi benliklerine ilişkin olarak da olumsuz, sevilmeye değmez, yeteneksiz ve kötü oldukları gibi zihinsel temsiller geliştirir.
Bowlby, bu zihinsel modellerin benlik saygısının gelişimi için temel oluşturduğunu, çocukluktan yetişkinliğe kadar yaşamın her döneminde sosyal ilişkilere yön verdiğini ve kişilik gelişiminde etkili olduğunu söylemektedir. Bowlby, ortaya koyduğu bağlanma sisteminin, insanoğlunun yaşamını ömür boyu şekillendirdiğini belirtmiştir.
Bağlanma ile ilgili diğer bilim insanı olan Ainsworth, bağlanmanın belirli özellikleri olduğunu ileri sürmüştür. Bağlanma için öncelikle duygusal bir bağ olmalıdır, bu bağın bir sürekliliği vardır ve kişi yakınlığı sürdürme ihtiyacındadır. Kişi bağlanma figürüyle gönülsüz ayrılma durumlarında stres yaşar ve tekrar bir araya gelince memnun olur; önemli kişinin kaybı durumunda yas yaşanır. Ainsworth tarafından, erken yaşlarda anababaları ile yaşadıkları ilişkiye bağlı olarak çocuklarda üç farklı tür bağlanma gösterilmiştir;
Güvenli bağlanma:
Anne güvenin temelidir. Annenin ayrılması ile çocuğun aşırı stres sergilediği, oynamayı bıraktığı gözlenir. Ancak annenin gidişine gösterilen tepki annenin dönmesiyle sona erer. Anne döndükten sonra çocuk kısa süre içinde rahatlar, anne ile temasa geçer ve çevreyi araştırmaya ve oyununa devam eder.
Güvensiz-kaçınan bağlanma:
Çocuk annenin gidişine nadiren ağlar ve anne geri geldiğinde bir araya gelmekten kaçınır. Bu çocuklar ayrılığa pek fazla tepki göstermez, karşı çıkmazlar. Ancak anneleri dönünce ona fazla yakınlaşamaz ve rahatlayıp oyunlarını sürdüremezler.
Güvensiz-kaygılı bağlanma:
Burada söz konusu olan çocuklar, ayrılıktan önce kaygılı olup, anneden ayrılma ile yoğun olarak stres yaşayan çocuklardır. Buna karşın anneleri tekrar geldiğinde, annelerine karşı ikircikli davranışlar gösterirler. Ayrılığa tepki gösterip, protesto eder, anne dönünce de sakinleşmez, anneye yapışırlar ve oyun oynamayı reddederler.
Çocukların yaşamlarının erken dönemlerinde oluşturdukları zihinsel temsiller ve bağlanma stilleri; yetişkin romantik eşlerini algılamalarını, ilişkilerini değerlendirme biçimlerini, ilişkilerine bağlanma stillerini belirlemede ve ilişkilerinde yaşadıkları sorunlarla başa çıkma tarzları üzerinde etkili olmaktadır. Bu bağlanma kuramının yetişkinlerde romantik ilişkileri ne kadar etkilediğini bir başka yazıda ele alacağım. Kişilik bozuklukları, ilişki sorunları, paranoya ve anksiyete bozukluğu gibi psikiyatrik bozuklukların çoğunda bağlanma stilleri önem taşımaktadır.