Çocukluk Çağı Travmaları ve Psikiyatrik Durumlar
Çocukluk çağında travmalar, kazalar, doğal felaketler yanında kötüye kullanım ve ihmal şeklinde olabilir. Çocukluk çağı kötüye kullanımı, çocukların başta anne babaları olmak üzere, bakımla yükümlü kimseler ve diğer yetişkinler tarafından fiziksel, duygusal, zihinsel ya da cinsel gelişimlerini engelleyen ya da kısıtlayan, beden ya da ruh sağlığına zarar veren, toplumsal kurallar ve profesyonel kişilerce uygunsuz veya hasar verici olarak nitelendirilen eylem veya eylemsizliklerin tümüdür. Çocuklara karşı uygulanan travmalar farklı sınıflarda, etnik gruplarda, sosyoekonomik düzeylerde ve kültürlerde var olan bir durumdur.
Fiziksel Kötüye Kullanım: En yaygın rastlanan ve belirlenmesi en kolay istismar türüdür. On sekiz yaşından küçük çocuk ya da gence, bakımından sorumlu kişiler tarafından sağlığına zarar verecek ve bedeninde iz bırakacak biçimde davranılmasıdır. Ancak, çocuk ve gencin bakımından sorumlu olmayan kişiler tarafından da sağlığına zarar verecek biçimde örselenmesi fiziksel kötüye kullanımdır. Ülkemizde fiziksel cezanın disiplin yöntemi olarak yaygın bir kullanımı olduğu bilinmektedir. Fiziksel kötüye kullanıma uğramış çocuklar sosyal işlevsellik alanında yetersizlik ve yakın ilişki kurma güçlüğü yaşamakta; duygusal yoğunluğu az, öfke ve kötüye kullanım davranışı içeren ilişkilerle dikkati çekmektedirler. Fiziksel kötüye kullanım ve ihmale uğramış çocuklarda bilişsel yetilerde bozukluk ve akademik başarısızlığa sık rastlanılmaktadır. Fiziksel olarak kötüye kullanılan kişilerde madde kötüye kullanımı, kişilik bozuklukları, tehlikeli cinsel deneyimler gibi sorunların yanı sıra kaygı bozuklukları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu gibi bazı psikiyatrik hastalıklar da sık görülmektedir. Ağır fiziksel kötüye kullanım olgularında travma sonrası stres bozukluğuna rastlanmakta ve intihar oranlarında artma gözlenmektedir.
Duygusal Kötüye Kullanım: Çocuğun kendine bakmakla yükümlü kişiler tarafından olumsuz olarak etkilendikleri tutum ve davranışlara maruz kalması, gereken ilgi, sevgi ve bakımdan yoksun bırakılmasıdır. Dokunulma, güven duyma, sınırlarının öğretilmesi, sosyalleşme, yeterli uyaran sağlanması ve kendini değerli görebilme çocuğun sağlıklı ruhsal gelişimi için gerekli olan temel ihtiyaçlarıdır. Duygusal kötüye kullanım, bu ihtiyaçlardan bir ya da birkaçının karşılanmamasıdır. Duygusal kötüye kullanım ve ihmal oldukça sık görülmekle birlikte, fark edilmesinde, tanımlanmasında, anlaşılmasında ve yasal olarak kanıtlanmasında güçlük yaşanmaktadır. Çocuğun üzerinde güç sahibi olan, genellikle çocuğun yakın çevresinde bulunan kişi ya da kişiler tarafından gerçekleştirilir. Duygusal kötüye kullanıma maruz kalan çocuklarda aileden uzaklaşma, gergin olma, bağımlı kişilik, değersizlik duyguları geliştirme, uyumsuzluk ve saldırganlık gibi davranışlar sık görülür. Duygusal kötüye kullanım çocuğun kişiliği ve başarısının yanı sıra fiziksel gelişimini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
İhmal: Fiziksel, duygusal, eğitimsel ve tıbbi ihmal olarak karşımıza çıkabilir. Kötüye kullanım ve ihmali ayıran önemli nokta kötüye kullanımın aktif, ihmalin ise pasif bir durum olmasıdır. On sekiz yaşından küçük bireyin farklı alanlardaki ihtiyaçlarının karşılanmamasıdır. Çocuğa gereken sağlık hizmetinin verilmemesi, çocuğun yalnız bırakılması, dışlanması, evden kovulması, gereken besinin ve temizliğinin sağlanmaması fiziksel ihmal olarak kabul edilir. Çocuğun psikolojik ihtiyaçlarına cevap vermeme, duygusal olarak ilgilenmeme, sosyal gelişimi için gereken desteği sağlamama, sosyal kuralları öğretmeme ise duygusal ihmaldir. Okula göndermeme, çocuğun sürekli okuldan kaçmasına göz yumma, denetlememe eğitimle ilgili ihmale örnek olarak gösterilebilir.
Cinsel Kötüye Kullanım: Çocuk kötüye kullanım türleri içerisinde saptanması en zor olan istismar türüdür. Erişkinlerin kendi cinsel doyumları için çocuğu kandırarak, ikna ederek, zorlayarak ya da mecbur bırakarak yaptıkları tüm davranışlar cinsel kötüye kullanım olarak kabul edilir. Kötüye kullanımdan söz edebilmek için, kötüye kullanan ve kullanılan arasında en az 5 yaş fark olması gerektiği vurgulanmaktadır. Teşhircilik, sözel saldırı gibi davranışların yaş sınırına dikkat etmeden kötüye kullanım olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünenler bulunmaktadır .
Cinsel kötüye kullanım farklı şekillerde olabilir. Bu şekillerden burada bahsetmek istemiyorum .
Cinsel kötüye kullanım toplumda sık rastlanan bir durum olmasına karşın, çoğunlukla gizli kalmakta, en çok yüzde 5-10’u ortaya çıkmaktadır. Bu eylemlerin yüzde 90’ı, çocuğun tanıdığı biri tarafından gerçekleştirilmektedir. Yapılan arastırmalar cinsel tacizin en çok üç-beş yaşlar arasında görüldüğünü ortaya koymaktadır. Cinsel kötüye kullanıma uğramış çocuklarda kaygı bozuklukları kısa sürede ortaya çıkabilmekte, uyku bozuklukları, kabuslar, fobiler, bedensel yakınmalar ve korku tepkileri gözlenmektedir. Çocuğun cinsel kötüye kullanımında, kötüye kullanımla birlikte yaşanan travmatik cinsellik, ihanete uğramışlık hissi, güçsüzlük, stigmatizasyon (damgalanma) gibi dört travmatik dinamik yer alır. Bu dinamikler travmaya farklı bir yan katar, travmatik olayın etkilerini ağırlaştırır ve çocuğun dünyaya kognitif ve emosyonel oryantasyonuna zarar verir. Travma sonrasında çocuğun benlik algısında değişmeler, duygulanım sürecinde bozulmalar yasanmaktadır. Kişilerarası ilişki kurma ve sosyal ilişkileri sürdürebilme becerisi olumsuz etkilenmektedir.
Çocuklarda ihmal ve kötüye kullanıma neden olan faktörleri iç ve dış stres faktörleri olarak gruplamak mümkündür.
Dış stres faktörleri; bazı ekonomik, sosyal, çevresel ve kültürel özellikler ailede sıkıntı yaratarak çocuğun ihmal ve kötüye kullanımına yol açabilir. Ekonomik yetersizlik aile için en önemli stres kaynaklarından biri olup yoksulluk, işsizlik, borçlanma seklinde kendini gösterebilir. Aynı zamanda iyi beslenememe, yetersiz ev koşulları, sağlıksızlık gibi sorunları da beraberinde getirebilir.
İç stres faktörleri ise anne-babanın kişilik yapısı, çocuğun özellikleri ve çevreye bağlı olarak çocuktan gereğinden fazla istekte bulunulması şeklinde olabilir. Anne- baba yoksunluğu ise ayrı bir iç stres faktörü olarak ele alınabilir. Ölüm, boşanma veya ayrı bir yerde çalışma nedeniyle parçalanmış aileler, ihmal ve kötüye kullanımda önemli bir risk grubunu oluşturmaktadır. Anne-baba tarafından ihmal ve kötüye kullanım, anne- baba arasındaki şiddete tanık olma, parçalanmış aileden gelme çocuğun yaşam biçimini ve ilişkilerini önemli ölçüde etkileyerek çocuğun bunları öğrenerek taklit etmesine, dolayısıyla kötüye kullanan bir kişilik kazanmasına neden olabilir.
Çocuğa yönelik kötü muamele insanlık tarihi kadar eski, bir o kadar bilinen ancak olan sayısı kadar ortaya çıkarılmayan sosyal ve tıbbi bir sorundur.
Çocuklukta cinsel kötüye kullanıma maruz kalma sıklığı %10-40 olarak saptanmıştır. Kızlarda erkeklere oranla 4 kat daha fazla görülmektedir. İstismarcılar genelikle erkektir, %5-15 suçlu ise kadındır.
Çocuğa bağırmak %75 -80 oranında, en sık görülen duygusal kötüye kullanımdır. Duygusal kötüye kullanım tek başına görülebildiği gibi fiziksel ve cinsel kötüye kullanımla birlikte de görülmektedir. Fiziksel kötüye kullanım ve ihmal vakalarının %90’ında duygusal ihmal ve kötüye kullanım olduğu saptanmıştır. Eğitimsiz ailelerin yüzde 40’ı çocuklarını istismar ederken, eğitim düzeyi yüksek ailelerde bu oran yüzde 17’dir.
ÇOCUKLUK ÇAĞI TRAVMALARININ NEDEN OLDUĞU PSİKİYATRİK SORUNLAR
Çocuk kötüye kullanımı veya ihmali yinelenebilirliği, çocuğa genellikle en yakını olan kişiler tarafından yapılıyor olması ve çocuk üzerinde yaşamının ilerleyen yıllarını dahi etkileyecek uzun süreli etkilerinin olması nedeniyle, tanımlanması ve tedavi edilmesi en zor travma türüdür. Kötüye kullanımı ve ihmalin farklı şekilleri yalnız aileleri değil, toplumu, sosyal kuruluşları, yasal sistemleri, eğitim sistemini ve iş alanlarını da etkileyen bir halk sağlığı sorunudur. Dünya Sağlık Örgütü de şiddeti ve şiddetin önlenmesini bir halk sağlığı sorunu olarak ele almaktadır.
Çocukluk döneminde kötüye kullanıma maruz kalan çocuklarda, buna bağlı olarak birçok fiziksel, psikolojik ve sosyal problem görülmektedir. Erken çocukluk dönemi travması yaşayan çocukların, travma anında ketlendikleri, yaşamlarının devamında bu travma anına kilitlendikleri ve psikososyal gelişimlerini tamamlayamadıkları görülmektedir.
Yaşanan bu travmaların en önemli sonucu, bunların gelişim dönemindeki çocuğun algısını ve bağlantıları bozarak yetişkin yaşamda benzer travmatize edici ortamları ya da ilişkileri oluşturmalarına neden olmasıdır.
Çocukluk çağı travma öyküsü yaşam boyu psikopatoloji olasılığını arttırmaktadır. Çocuklukta yaşanan cinsel kötüye kullanılma ve ebeveynlerin ilgisinden mahrum kalma erişkinlerdeki depresyonla ilişkili bulunmuştur. Çocukluk çağındaki kötüye kullanılma aynı zamanda anksiyete bozukluklarına, özellikle de panik bozukluk ve yaygın anksiyete bozukluğuna yatkınlığı arttırır. Çocukluğunda cinsel veya fiziksel travmaya uğramış olanlarda daha fazla depresyon ve anksiyete belirtileri ve daha fazla özkıyım girişimi olduğunu saptanmıştır. Yapılan çalışmalarda bazı psikiyatrik hastalıklarla çocukluk çağı travma öyküsünün varlığı arasındaki ilişki gösterilmiştir. İleri yaşlarda ortaya çıkabilen psikiyatrik bozukluklar başlıca; kişlilik bozuklukları, alkol-madde kullanımı ile ilgili bozukluklar, duygudurum bozuklukları, anksiyete bozuklukları, disosiyatif bozukluklar ve somatoform bozukluklardır . Örselenme yaşantılarının şiddeti, sıklığı ve sürekliliği ruhsal patolojinin çeşitliliğini ve şiddetini arttırmaktadır.
Posttravmatik Stres Bozukluğu, kognitif bozukluklar, emosyonel distres bozulmuş benlik duygusu, kaçınma, kişilerarası zorluklar, sağlık problemleri gibi problemler çocukluk çağında travmaya uğrayanlarda daha sıktır.
Çocukluk dönemi travmaları (kötüye kullanım ve ihmal) ile kendine zarar verme ve özkıyım davranışı arasında çok güçlü bir ilişki mevcuttur. Çocukluklarında kötüye kullanım ve ihmale uğramış anne babaların kendi çocuklarına karşı daha örseleyici disiplin yöntemleri kullandıkları bildirilmiştir. Böylece bozukluk nesilden nesile aktarılmaktadır.
Çocukluk çağı kötüye kullanımı ve ihmaline maruz kalan bireyin, çocukluktan başlayarak anne-baba-kardeş gibi birinci dereceden yakınları ile kurduğu ilişkiler patolojik nitelikler taşımakta, bunlar yetişkin yaşamda kurulacak ilişkilerde de çeşitli sağlıksız örüntülere neden olmaktadır.