Ağrı Depresyon İkilisi
Ağrı sadece yaralanmalar sonucu oluşan bir duyum değildir. Uluslarası Ağrı Çalışmaları Birliği (IASP) ağrıyı “vücudun belli bir bölgesinden geliyor olarak idrak edilen, gerçek ya da olası bir doku hasarı ile birlikte bulunan, hastanın geçmişteki deneyimleriyle ilgili, hoş olmayan duyusal ve duygusal yaşantı” olarak tanımlamıştır.
Toplumda ağrı yaşam boyu %24-37 arasında görülmektedir. Ağrı ve depresyon arasındaki ilişki iki durumun genellikle birlikte görüldüğüne, benzer tedavilere cevap verdiğine, birbirlerini alevlendirmelerine ve benzer biyolojik yolakları ve kimyasal ileticileri paylaştığına dikkat çekmek için depresyon-ağrı sendromu veya depresyon-ağrı ikilisi olarak isimlendirilmektedir. Ağrı ve depresyon ilişkisi için literatürü incelediğimizde;
- ağrı, anksiyete ve depresyonla güçlü bir birliktelik göstermektedir;
- ağrılı bölgelerin sayısı, yaygınlığı ve bunun yaşam kalitesi üzerine olumsuz etkisi, ileride ortaya çıkabilecek olası depresyonun en güçlü öngördürücülerindendir
- enerji kaybı, uyku bozuklukları ve endişe gibi depresyonun belirtileri depresyona ağrının eşlik ettiği hastalarda oldukça yaygın görülür
Depresyon ve ağrı ilişkisini araştıran bir çok araştırma mevcuttur. Depresyonda hafif ağrı %25, orta ağrı %30, şiddetli ağrı %14 olarak bulunmuştur.
Avrupa da genel toplumda kronik ağrı yaşayanların oranı %17 iken, iki depresif belirtisi olanlarda bu oran %28’e, Major depresyon ölçütlerini karşılayan kişilerde ise %43’e yükselmektedir.
Peki ağrı depresyonda neden önemli? Ağrı yakınmalarında artış oluduğunda depresyon belirtileri de artmaktadır. Bunun yanında işlevsellik kaybı, işsizlik oranı, ağrı kesici kullanım sıklığı ve doktora başvuru sıklığı artmakta, yaşam kalitesi ise azalmaktadır.
Yapılan araştırmalarda en ilişkili ağrılar baş ve kas ağrıları olarak bulunmuştur.
Ağrı ve depresyon arasındaki yakın ilişkiye kanıt olabilecek bir durum da antidepresan ilaçların (depresyonu olsun veya olmasın) ağrı yakınması olan hastalarda etkili olmasıdır.
Antidepresan ilaçların (bazıları-hepsi değil) kronik nöropatik ağrıda oldukça etkili ilaçlar olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Trigeminal nevralji, postherpetik nevralji ve diyabetik nöropatide kullanılmakla birlikte kronik baş ağrısının engellenmesinde ve fibromiyalji hastalarında da etkili olduğu gösterilmiştir.
Depresyon ve ağrının nörobiyolojik ilişkisine baktığımızda;
Ağrı duyusunun çıkan yolları ayrıntılı bir şekilde tanımlanmıştır. Vücudumuzdan gelen sinyaller bir santral ağ gibi omurilik yoluyla 3 kez kavşak yaparak ilgili merkeze gelmekte (çıkan yol), daha sonra inen kablo ile sistem tamamlanmaktadır. Çıkan kablonun 2. kavşağı ve inen kablonun geçtiği bölgeler beynin duygu durumu ile ilişkili alanlardır. Bu alanlarda normalde içten gelen sinyalleri baskılayarak dıştan gelen daha önemli uyarılar karşısında vücudun tetikte olmasını sağlayan özel düzenleyici sistemler vardır. Ancak depresyonda olduğu gibi serotonin ve noradrenalin düzeylerinin azaldığı durumlarda bu sistem düzenleyici etkisini kaybederek içten gelen küçük sinyallerin bile büyütülmesine neden olur.
Özetle, Depresyona ağrı belirtilerinin eşlik ettiği durumlarda;
(1) depresyonun daha şiddetli bir seyir gösterdiği,
(2) antidepresan tedaviye cevap ve düzelme oranlarının azaldığı, (3) depresyon prognozunun daha kötü seyrettiği,
(4) tedaviye uyumun azaldığı,
(5) yaşam kalitesinin ve sağlık algısının bozulduğu,
(6) işlevselliğin azaldığı ve iş kaybının arttığı,
(7) sağlık hizmeti kullanımı ve tedavi maliyetinin arttığı saptanmıştır.
Ruhsal durum muayenesi sırasında Psikiyatrist olası eşlik eden ağrıları atlamamalıdır. Bazı Psikosomatik bozukluklarda ağrı neredeyse tek semptom olarak karşımız çıkmaktadır.